Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan ?
Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar misali kredi mevduattan mı verilir yoksa mevduat mı krediden meydana gelir tartışmalarını izleyip duruyorum. Bende bu konuya bir hazineci açısından bakmak istedim.
Bankanın kendi mevduatını yaratması
Durumu anlatmak için 2 bankalı (B ve K) bir
sistem düşünelim.
Gerçekten da bir bankanın kredi vermesi için
mevduata ihtiyacı yoktur. Bankaların hazinelerine hiçbir zaman “mevduatımız
yeterliyse kredi verelim” diye sorulmaz, sadece hazine kredi verilmesine
çeşitli kaynaklardan fonlama imkanına göre yeşil ışık yakar veya yakmaz.
Bu durumda K banka 100 TL kredi verdiğinde kredi
müşterisinin hesabına 100 TL geçer. Para yoktan var edilmiştir! Bilançosu
aşağıdaki gibi gözükür:
Takip eden zamanda müşteri çeşitli ödemelerini
yapar (B bankaya 80 TL gönderir),
K bankanın hazinesinin 80 TL bir kaynak
bulması gerekmektedir, B Bankanın ise 80 TL fazla parası vardır. Her ikisinin
de paraları Merkez bankasındadır, K bankası akşama kadar 80 TL’yi kapatmak
durumundadır. Doğal olarak B banka aranır ve onlardan 80 TL gecelik borçlanma
talep edilir. 2 bankalı bir sistemde B bankası da parayı ya K bankasına plase
edecektir ya da Merkez Bankasına. B banka ne müşterisine ne de K bankaya “siz
bu parayı yoktan var ettiniz onun için aramızda faizin lafı bile olmaz” demez.
Bunun nedeni parayı K banka yerine Merkez bankasında tuttuğunda Merkez Bankasından
bir faiz elde edecek olmasıdır. Dolayısıyla K banka Merkez Bankası
alternatifinden daha cazip bir teklifle bu 80 TL kaynağı sağlayabilir.
Bu işlemin sonucunda Merkez bankasının
bilançosunda hiçbir değişiklik olmamıştır. B banka ile K Banka aralarında
borç/alacak ilişkisini, gün içinde Merkez bankası hesaplarını kullanıp, tesis
etmişlerdir. K banka piyasaya 100 TL likidite sağlamış, herkesin banka
hesabında para olmasına rağmen Merkez bankası bilançosunda bunun herhangi bir
izi yoktur.
Zorunlu karşılıklara merhaba
Buraya kadar mevduatın krediden yaratıldığı ve
en azından taban faizlerin Merkez bankası tarafından tesbit edildiği bir
görünüm çıkıyor. Ancak bunda sonra işler biraz değişiyor.
Sıra Merkez bankasına zorunlu karşılık
yatırılmasına gelmiştir. Bu oranın da %20 olduğunu düşünürsek, K bankanın 20 TL
mevduatı için 4 TL, B bankanın ise 16 TL Zorunlu Karşılık yatırması
gerekecektir. Bu durumda bankacılık sisteminin bilançosu
Görüldüğü gibi “başka amaçla tutulan devlet
tahvillerinin teminata verilmesi” kendi kendini fonlayan bir yapı değildir.
Bankanın bu rezervi sonsuz değildir ve bu kaynak tükendiğinde kredilerin
fonlanması için diğer kaynakların devreye girmesi gerekmektedir. Bu kaynaklar
dış finansman (döviz borçlanarak ve açık pozisyon yöntemiyle TL yaratmak) ve
başka varlıkların elden çıkartılması olarak özetlenebilir.
Sonuç olarak ne kadar kredi talebi olursa
olsun ve kredi kendi mevduatını yaratsa bile verilebilecek kredi ve mevduatın
sınırları teminat ve zorunlu karşılık oranları vasıtasıyla Merkez bankaları
tarafından kontrol edilirler.
Neden bankalar mevduat için savaşırlar?
Bilinen bir söz vardır: “Bir banka zarardan
değil, likidite yüzünden batar”. Yukarıdaki 2 bankalı örnekte B bankanın 80 TL
fon fazlasını, biraz da çaresizlikten, K bankaya plase ettiğinden bahsetmiştik.
Pratikte işler o kadar basit gelişmez. Bankalar risk algıları yüksek
kurumlardır. Müşterileri ile teminat, limit, kredi ilişkisine giren bankaların
diğer bankalar için bunu yapmadıklarını düşünmek yanlış olur. Bankaların da
birbirlerine limitleri vardır ve bir yere kadar karşılıksız plasman yapsalar
bile bunlar kısa vadeli (gecelik/haftalık) kaynaklardır. Yukarıdaki örnekte B
banka limit nedeniyle gelen mevduatın sadece 50 TL’sini K bankaya
verebiliyorsa, K bankanın 30 TL daha fon bulması lazımdır. 1 Merkez bankası + 2
bankalı sistemde bu sorunu 100 TL kredi ile çözmek imkansız gözükmektedir. Bu
durumda K bankası 16 TL net mevduatına (20- 4 TL ZK) ve 50 TL B bankası
limitine güvenerek sadece 66 TL kredi verme yoluna gidecektir. Dolayısıyla en
baştaki sorumuza geliyoruz: “Ne kadar krediyi fonlayabiliriz?”.
Aslında daha sonra Devletin para basması
bölümünde görüleceği gibi ZK içinde devlet tahvili alınarak bu para
yaratılabileceğini göreceğiz. Bunu o bölümün sonunda tartışmak daha doğru
olacak.
Bankacılıkta vadesiz bile olsa mevduatın
değeri yüksektir. Herhangi bir zorluk veya kriz zamanında bankalar arası
mevduat uçup giderken, mevduat çekilişi sınırlı olur. Yukarıdaki örnekte
görüldüğü gibi mevduatı yüksek olan B banka kredi vermese bile rahatlıkla
birtakım varlıkları edinebilirken K banka her gece B bankasının hazinecisinin
sağlığına şükretmek durumundadır. Kısaca bir banka için, kendi yaratsın
yaratmasın, mevduat son derece önemlidir.
Sermaye yeterliliği
Bir bankanın istediği kadar kredi
verememesinin bir diğer nedeni ise sermaye yeterliliği rasyosu (SYR) denilen düzenlemedir. Basel kriterleri
olarak da anılan düzenlemelere göre bankalar ancak sermayelerinin belirli bir
oranı kadar kredi verebilirler. SYR oranının %8 olduğu durumda sermayelerinin
12,5 katı (
Bankacılıkta sadece zorunlu karşılık ve
sermaye yeterliliği gibi 2 düzenleme bile kredilerin oluşması, dolayısıyla
“para yaratılması” önünde ciddi bir engeldir. Güncel bir bilgi vermek gerekirse
BDDK asgari SYR % 12 olarak belirlemiş iken bankacılık kesiminin SYR’si hiçbir
zaman %15’in altına düşmediği aşağıdaki grafikten de görülmektedir. Diğer bir
deyişle bankalar sermayelerinin 8,3 misli kredi verebilecek iken 5 ile 6,7
misli arasında kalmışlar. Türkiye’de hiçbir zaman “kredi talebi yetersizliği”
diye bir kavram olmadığının da altını çizerek SYR’nin 2003- 2022 arasındaki gelişimi
aşağıdaki grafikte verelim.
Devletin para basması
Devletin harcama veya yatırım yapmak için de vergi
toplamasına gerek yoktur, bütün bunları borçlanarak yapabilir. Sanılanın aksine
Devlet’in para basma yetkisi yoktur ama bütçe açığı verme ve borçlanma yetkisi
vardır. Bu borçlanma da para yaratır. Devlet herhangi bir harcama yapmak
istediğinde Merkez bankasındaki hesabından ödeme yapmak durumundadır. Bu hesapta
para olması için tıpkı özel şirket ve şahıslar gibi kredi alması lazımdır.
Eskiden Merkez bankasından avans olarak alabiliyorken 2001 krizinden sonra bu
yol yasaklandı. Süreç biraz daha dolambaçlı bir hal aldı: Tahvil ihalesi
açılır, bankalar tahvil alır (1.işlem), bu tahvilin parasını ödemek için Merkez
bankası ile Repo yaparlar(2.işlem). Sonuç Merkez bankasında tahvil, Hazinede
para oluşur. İşlemlerin kayıtları:
1.işlem sonucu
Repo işlemi sonucunda Bankada vadede tahvil
alacağı, Merkez Bankasına borç oluşur.
Sonuçta banka burada aracılık yapmış Merkez
bankası Hazine’ye kredi açmış para yaratılmıştır. Bankaların kredi vermesinden
farkı bu işlem bilançosunda gözükmektedir.
Bu işlemin banka açısından ne zorunlu karşılık
ne de SYR yönünden bir kısıtlaması yoktur. Bu itibarla bu sonsuz bir döngü
olarak düşünülebilir. Ancak banka tahvillerin nihai sahibidir, repo sadece kısa
vadeli bir değiş tokuş (Swap) işlemidir. Tahvillerin vadelerinin 2 yıldan uzun
olmaları buna karşın Repo vadelerinin 1 hafta olmalarından dolayı bir vade
riski mevcuttur. Yakın zamana kadar bankaların %25 olan tahvil faizlerine karşı
%12’den fonlama imkanları vardı. Yalnız 5 yıl boyunca %25 sabit faizli yatırım
yapıp 1’er haftalık %12 oranı ile çevirmelerin ne kadar devam edeceğini sadece
bankalar değil bu faizleri tesbit edenler de bilmiyorlardır.
Tahvil ile para yaratmanın diğer 2 kısıtından
biri Merkez bankasının bilançosunda taşıyabileceği devlet tahvili miktarının
sınırlanmasıdır. Diğer kısıt ise Hazine’nin bütçe kanunları ile borçlanmasının
sınırlanmasıdır. Bu 2 kontrol mekanizmasının son yıllarda ne kadar etkili
çalıştığını bilmiyorum zaten yazının konusuna girmemektedir.
Bereketli ve kısır para
Bankaların yarattıkları parayı sınırlayan
zorunlu karşılık ve SYR nedeniyle kredi hacmini büyütmek isteyen bankanın yeni
kaynak bulması gerektiğini görmüştük. Bu paraya “kısır” para denilebilir.
Öte yandan Hazine’nin yaratıp harcadığı para
bankacılık sistemine mevduat olarak girecektir. Bu da bankaların aradığı ek
kaynaktır. Burada tanıdık para çarpanını görebiliriz: 100 TL’lik (hazine
kaynaklı) mevduat artık 5 kere ZK kesintisine uğrayarak (
Hazinenin harcamasının dönüp mevduat olarak
bankalara dönmesi sonucunda teorik olarak bu şekilde ZK da çözülebilir: Banka
tahvil alarak borçlanır, repo ile borcunu öder, hazine harcar mevduat olarak ZK
bankaya geri döner. Nasreddin Hoca fıkrasındaki gibi, doğru ama uygulaması
zaman ister. Likiditenin sağlanması için önünüzde 8 saat varken kolay bir karar
olmadığı açıktır.
Burada kritik nokta yaratılan paranın merkez
bankası bilançosundaki konumudur. Kısır para MB bilançosunda gözükmezken bereketli
para MB bilançosunda üretilmiştir.
Yazının başında sorduğumuz soru “Yumurta mı tavuktan çıkar tavuk mu yumurtadan çıkar?” sorusunun cevabı gibi her ikisinin de de doğru olduğunu söyleyebiliriz. Ama birisinin daha bereketli olduğu da ortada
Yorumlar
Yorum Gönder