Midas’ın altınları ve laneti
Efsaneye göre tanrı Dionysos Midas’a ‘Dile benden ne dilersen’ der. Midas da ‘Dokunduğum her şey altın olsun’ dileğinde bulunur ve tanrı dileğini yerine getirir. Coşkuyla her şeye dokunarak altın yapan Midas yanlışlıkla kızına dokunur.
Bankalarda Midas’a benzerler, ne alırlarsa
alsınlar, onu paraya dönüştürürler. Kredi verip para yarattıklarını biliriz de,
mal veya hizmet alımlarını bile bankada hesap açarak ödediklerini pek bilmeyiz.
Bankaya simit satsanız paranızısize açtıkları hesaba yatırırlar. Bunun nesi
kötü demeden önce aşağıdaki hikayeyi okuyun derim
Uluslararası bir bankanın Türkiye iştirakinde
çalışan Mete bankasının Latin Amerika’daki başka bir iştirakinin hazinesinin
başına tayin edilmişti. Türkiye’de enflasyon ortamında gelişen yönetim
becerileri onu Latin Amerika’daki enflasyon tehlikesi baş göstermeye başlayan
bu ülkeye atanmasındaki en önemli neden idi.
Bankada göreve başladığı ilk günlerde bankanın yerel para olan Peso cinsinden özet bilançosu aşağıdaki gibi kendisine sunulmuştu:
Ülkede zorunlu karşılık veya sermaye
yeterlilik rasyosu gibi kavramlar Ortodoks ve heteredoks iktisatçılar arasında epey
tartışma yarattığı için artık pek uygulanmıyordu. 😊
Bankanın geçmişten gelen tecrübelerine ve iç
düzenlemelerine göre toplam yükümlülüklerinin %15 civarı bir likidite tamponu tutması
tüm taahhütleri için gerekli ve yeterliydi. Buna “disponibilidad” diyorlardı, Mete’de
Türkiye’de eskiden zorunlu karşılıklara disponibilite denildiğini duyduğu
aklına geldi, gülümsedi. Şu anda banka bu oranı %15.3 (13.05/ 85.37) ile
tutturuluyordu.
Mete’ye sunulan Bilançonun yanında varlıkların ve kaynakların yıllık getirileri
ve maliyetleri bulunuyordu.. Buna göre
Banka varlıklarından %21 kazanırken kaynak maliyeti % 20 idi. Dolayısıyla
Özkaynak karlılığı iyi (%29) denebilecek bir düzeydeydi.
Ülkede enflasyon oranı %15 civarındaydı ve Mete
mevcut faiz oranları ile enflasyonun kontrolden çıkacağına pek ihtimal
vermiyordu. Genel merkez olası enflasyon riskini abartıp fazla evhamlı mı
davranıyordu acaba?
Ancak bilanço raporunun yanına önemli olduğu
belirtilen bir not iliştirilmişti. Ertesi gün devletin yapacağı ödemelerden
dolayı bankaya gelmesi beklenen para (rezerv/mevduat) yaklaşık 10 Peso idi. Bilançosunun
%10’una denk olan bu çok büyük tutar düşük faizli varlıklarda kalacak olursa karlılık
tepetaklak olurdu. Gelecek olan mevduatı kabul etmemek gibi bir durum da olamazdı,
çünkü o zaman banka olmaktan çıkılmış olunurdu. O halde gelecek likiditenin bir
an önce eritilmesi, daha doğrusu makul getirisi oranı olan varlıklara
yatırılması lazımdı.
Bu tür durumlarda genelde önce Merkez Bankası
izlenir, açık piyasa işlemleri (APİ) ile fazla likiditeyi çekmesi beklenirdi. Yardımcısı
Eduardo Merkez bankasının döviz satarak
piyasadan likiditeyi emdiğini fakat hemen arkasından swap yaparak bu likiditeyi
geri verdiğini anlattı. Merkez bankasının yerel para için artık APİ’yi bir
politika aracı olarak kullanmadığını söyledi.
Ellerine geçecek likiditeyi bir an önce
yatırıma yöneltmek için Dealing room’dakiler şimdiden deli gibi DİBS ve dövize
saldırmaya başlamışlardı bile. Her ikisinin de fiyatları yukarı, getirileri
aşağıya hızla hareket ediyorlardı. Ancak Bankaların birbirleriyle döviz ve bono
alışverişi rezervlerinin bir bankadan diğerine gidip gelmesinden başka bir işe
yaramayacaktı. Fiyatlar yukarı gittikçe kar yazıp sonra şişen pozisyonlarından
korkup bunları, genelde müşterilerine, boşaltmaya çalışacaklardı.
Bu likiditeyi çekmek aslında o parayı yaratan
kamunun işiydi. Kredi veren (para yaratan) kredisini geri istemediği sürece o
para dolaşımda kalırdı. Sonuçta banknot dediğimiz de vadesi olmayan bono değil
midir? Hazine zaten maliye politikası ile genişleme yapıyordu, Merkez bankası
ise APİ gibi dengeleyici bir aracını kullanmıyordu. O halde ortalıkta dolaşan
para varlık fiyatlarını etkilerken bankalarda bu durumda üstlerine düşeni yapıp
bu tangonun devamını sağlayacaklardı.
Bilanço büyüdükçe kredi verilecekti fakat her
kredi verildikçe o kadar mevduat yaratılıyordu. Basit bir hesapla 10 peso
artarak 23.05 Pesoya çıkan disponibilidad artık 153.67 Peso yükümlülük
taşıyabiliyordu. Bu da bilançonun tam % 68 büyümesi demekti! . Aşağıda yeni
bilançoda görüleceği gibi para yaratılması için mevduat sahibinin niyetinden
ziyade devletin niyeti daha baskındı.
Mete şimdi genel merkezin neden kendisi gibi bir Türkün oraya tayin edildiğini anlamıştı. Parasal genişleme başlamış, enflasyon da gümbür gümbür geliyordu.
Devlet, aynı Dionysos gibi, bankaları
yönlendirerek onları para yaratmaya teşvik edebiliyor. Ama bankaların, aynı kızına
dokunan Midas gibi, ölçüyü kaçırmamaları imkansız. Düzenleyici ve sorumlu bir
Merkez Bankası olmadan devlet tarafından piyasaya sürülen likiditeyi yok etme
güçleri yok.
Tabi ki her para yaratımı enflasyonist değildir, özellikle belirli bir
üretimin karşılığı ise veya doğru para politikası ile desteklenmişse.
Yorumlar
Yorum Gönder